zm_ndd

Perşembe

masalın da yırtılıverdiği yer

bilge karasu

"Kedilere benzeyebileydik keşke. öyle diyesim geliyor sık
sık, bu son yıllarda.
Yaşadıkları anın iyicene farkındalar gibi. Bir şey bekliyorlarsa
bir deliğin başında, onları oyalayıp
oradan uzaklaştırmak pek güç. Bildikleri bir yerde bildikleri bir iş görülürken, her gün seyrettikleri, kendilerince katıldıkları (anlayamadığımız, bakarak da bir işe katılınabildiğidir) o işe sanki ilk kez bakacaklarmış gibi, uyuklamakta oldukları
yerden kalkmağa üşenmeden, gidip seyrederler yapılanları...
Uykularının hangi katındalarsa, o katın uykusunu yaşarlar.
Bizlerse uydurduğumuz bir zamanla övünürken, her işimizi, her sözümüzü o zamanın akışı içinde ötede, ileride, gelecekte varılacak, bir noktaya varmak üzere yapılıyor ya da söyleniyor görürken, yapmakta, söylemekte olduğumuz şeyi unutuveriyoruz. Bir ereğe yönelerek, bir erek düşüne kapılarak giderken, sonraları -biz göçtükten sonra- yaşamımız, daha da ileri vararak, yazgımız adı verilecek bir dizi anın her birinin biricikliğini, değiştirilemezliğini. yerine konmazlığını şuncacık olsun farketmiyoruz. (Bu yaşamın bölük pörçük birkaç anısı bir iki yakınımızın belleğinde kalabilir ya, bunların bir süreklilik, bir anlamlılık taşımış olabileceklerini bilebilecek tek kişi -kendimiz- yokluğa karışmış gitmiştir artık). «Farketmiyoruz» dedim, meğer ki gerçekten sonumuza yaklaşmış olalım. Yanılmıyorsam, kimimiz (yolun oralarında) anlayıp öğreniyor kimi şeyi: Susup dinlemeği örneğin... Yaptığı, gördüğü, işittiği her şeyin ağırlığını bir yerlerinde duymağı; bir çocuk gülüşünün, bir güneş sızıntısının, bir gözyaşının avuçtaki yuvarlaklığını, ferahlatıcı serinliğini, sayısızlığını ya da sayıya gelmezliğini; mutluluğun, acıyı, sevinci art arda, ayırım yapmaksızın yaşamak olabileceğini... Hele biraz yaşlanılmışsa, görülen, işitilen, tadılan her şeye, geçmiş yaşantıların da gelip desteklik, yastıklık edebileceğini...
kedi sever gibi sevmemeliyiz sevdiklerimizi."

Etiketler: ,