iki film, iki loser öyküsü

little miss sunshine ile hokkabaz arasında start noktasında başlayan, orada temellenen , aynı zemine oturmuşlukla kendini gösterir gibi yapan benzeşme detayda dede/baba faktörüyle

onun dışında bakmayın imdb'den aldığı 8.1 puana, vasat bir hayata bağlanma hikâyesi. o kadar. filmin sonlarında, sevimli küçük bir kız çocuğu sayesinde hayata tutanabileceklerini anladıkları izlenimini veren loserlar işte.

film demişken ve değinmişken, son günlerin filmleri ve sevdim sevmedimleri:
reconstruction-- filmi sıfır önbilgiyle izledim, çok ilginç bulmadım, sever gibi oldum ama tam da sevemedim. sonra bi göz attım piyasaya ve yere göğe sığdırılamadığını gördüm. kendimden şüphelendim sanki. sonra yok dedim sorun yok. tanrı-yazar paralelliğinde bir yazar-tanrı hikâyesi. başarısız.
trilogia: the weeping meadow-- angelopoulos'un ve elbette sevdim. ağır tempolu, dingin bir film. angelopoulos demek yeterliydi ya..
mustafa hakkında herşey--ya ben bişeyi anlamadım bu adam babam ve oğlum'u yaptı diye mi etkilendiniz bu kadar ve övdünüz bu filmini de..çevremde birçok arkadaşımdan övgü dolu sözler duyunca, elime de geçince hasbel kader izledim ama oyunculuk (f.kuşkan ve n.işler) dışında sevdim diyemeyeceğim.
click--beklentim sadece hafiflik ve eğlenmekti. eh işte.. hayır hayır, eğlenmedim yeterince.
break-up-- kötü. sevmedim.
ray--sevdim.
adaptation--oyunculuk iyiydi ancak film sanki fazla kasılmıştı.
silent hill--korku filmi diye birşey kaldı mı ki?
underworld evolution-- ilkini büyük bir keyifle izlemiştim, bu da fena değildi. çok keyif almadım.
quand la mer monte(when the sea rises)--boşverin.
snow falling on cedars--sevdim.
their eyes were watching god--akıcı, keyifli ama izlenmese de olur filmlerden.
borat--ı-ıh.
ps2.yalnız ne edit yapmışım, bunlar hep sıkıntıdan sıkıntıdan. bugünü patlamadan atlattım ya, şimdi boş boş konuşasım var. neydi o kabus, gündüzdüşü. evde duramazsın, dışarı çıkamazsın, bir o yana bir bu yana oflarsın, hiç bir şeye dokunamazsın, anlamsızlık entarisi giymiştir her baktığın, her düşündüğün, herşey işte, sonra huuup göğe çekilmeyi düşlersin. biranda. uzaylılar gelmiş de seni bilinmeyen uçan cisimlerine çekiyorlarmış gibi. diş ağrısı gibi. sızı gibi. of. peki ya yarın?
<< Home