zm_ndd

Perşembe

hayathaytahatay

benim dedem "sürpriz" kelimesini bilmez; sürpriz kelimesini karşılayabilecek herhangi bir anlama dair herhangi bir oluşum yoktur zihninde. sürpriz derseniz "ha!?" der olsa olsa size. kaba bir adamdır benim dedem, kaba saba... hem de sert, oldukça sert.
Bu kaba ve sürpriz bilmez ve ortalama 75'indeki adam yaklaşık 2 sene önce farkında olmadan yaptığı sürprizle beni şaşırtmış ancak talebimin tarafından takdir görmesinden anladığım kadarıyla kendisi de şaşırmış ve sevindirik olmuştur.
efenim olayımızın konusu olan nesne, yukarıda görülen elişi ayakkabının aşağıda görülen renkte yani böyle vişne çürüğümsü bordomsu gülkurusumsu bir kıvamda olanıdır. hayal ediniz. ben daha aşağıdaki gibi bir rengi olabileceğini düşünmemişken, sadece üstte görülen ve eskiden memleketimde (il sınırları itibariyle Hatay) neredeyse her vatandaşın ayağını koruyan klasikleşmiş siyah rengi olan bu nesneden isteyip dururdum (içimden) Dedemle öyle muhabbetimiz yoktu ve nasılsın iyi misin'den öte iki çift laf ettiğimiz görülmemişti doğumumdan bugüne. benim konuşamadığım dönemlerde eminim ki ondan bana iki çift agucuk gugucuk vari sevgi sözcüğü de gelmemişti. Bu isteğimi neden sonra babama bildirdim, dedeme iletmesi için. O da epey bir salladıktan sonra yaklaşık 2 yıl önce dedeme iletmiş. Dedem bunu duyar duymaz onlar memleketteyken yetiştirebilmek için işigücü bırakmış oturmuş tezgahın başına. Başlamış harıl harıl çalışmaya. Hem de bana yakışır birşey olsun diye düşünmüş de adamcağız oralarda şimdiye dek siyahtan başka rengi görülmemiş bu ayakkabıları vişneçürüğümsü bir deriden yapmış göndermiş bana. hayal ediniz. fotoğrafları sadece yapım aşamasında çekmiş babam. e elime geçince ben bitmiş halini nasıl olsa çekerim istersem diye düşünmüş olmalı ama ben şuana dek öyle bir ihtiyaç duymamıştım açıkçası. şimdi de hayal gücünüze bırakıyorum bu cici şeyi.
neyse, şimdi ben bunları görünce uçtum havalara uçmasına ama içim de cız etti. Adamcağıza karşı o anda hissedilmek üzere beynime ve kalbime üşüşen karmakarışık müteşekkir olma, suçluluk, ay beni seviyor mu ne, canıım falan gibi düşünce ve duygular telefonla bir teşekkür etmemi sağladı. İlk anormal diyaloğumuzu gerçekleştirmiş olduk böylelikle. sevdin mi diye sordu bana, yok sevdin mi diye sormamıştır, beğendin mi demiştir; ben de evet demişimdir özellikle rengi falan.. eline sağlık demişimdir bir de. çok güzel. çok.
ama bir sorun vardı ona söyleyemedim. ben bu ayakkabıları dışarda giymek için istiyordum. oysa bunlardan biri biraz kısa mı olmuştu ne. ayağımı sıkıştırıyordu önden önden. parmağım birazcık bükülüyor gibiydi. ne yani giyemeyecek miydim şimdi bunları sokakta. yenisi de istenmezdi ki. nasıl oldu mu demişti heralde, oldu oldu demiştim heralde. çok iyi. söylesem birşey değişmezdi sanırım. belki kalıba falan sokardı. aman ne bileyim söylenmiyor işte bazen bazı şeyler. ben de söyleyemedim. gerçekten çok güzeller ve eşsizler ama bir dekor nesnesi gibi duruyorlar öylece evin bir köşesinde.

not.bu yazının, aşağıdaki iskemlenin başının altından çıktığını söylememe gerek yok sanırım.
not2.yazıda belirtmeyi unutmuşum; aslında zeki okur ne gerek vardı falan diyecektir ancak ben yine de belirteyim: Benim dedem ayakkabı yapar ve satar(dı). Hâlâ yapar ama müşterisi yok denecek kadar azdır şimdilerde (hâliyle). ve "köşker" denir bu ayakkabıcıya.

Etiketler: