zm_ndd

Cumartesi

SU ve ZAMAN

ahmet k.

olsa kumlar sayısınca ömrüne hadd ü adet
olmaya şu şişe-i dehr içre bir saat gibi

muhibbi

Sultan o gün Sufi şeyhine şöyle dedi:
"Ey Şeyh hazretleri, bana bugün zaman ile ilgili
bir mucize göster!"
Şeyh, Sultan'ı kırmadı ve büyük bir tas su
g e t i r t t i huzura. Sultan'ın başını tutup
daldırıverdi tastaki suya. Ve Sultan, suyun
ı s l a k l ı ğ ı n ı hisseder hissetmez kendini fırtınalı
bir denizde yüzerken buldu.
A ç ı k denizin ortasında yapayalnızdı. Yüzdü,
yüzdü, o anda canım kurtarmaktan başka bir
şey düşünmüyordu. Ve en nihayet bir gemi, bir
korsan gemisi kurtardı Sultan'ı. Ve küreklerden
birinin başına oturtuldu. Elleri kürek tutmaktan
kanayıp nasır tutarken iki yıl geçti. Ve
sultanlığına dair hatırladıkları Şeyh'in
kendinden emin görüntüsüyle bitiyor, Sultan bu
gemiden kurtulur kurtulmaz Şeyh'in boynunu
vurdurmayı kuruyordu. Küreklerin her
çatırdayışında Şeyh'in çıplak bedeninin
darağacında rüzgarla sallandığını hayâl
ediyordu. İki yıl sonra sultanlığından çok uzak
bir limana yaklaşınca, firar etti. Günlerce
ormanlarda koştu durdu. Ve sonra talihi yaver
gitti: bir kasabaya yerleşti, bir kadınla evlendi.
Karısını çok seviyordu. Fakat bazı geceler
ateşin karşısında dalıp dalıp eski hükümdarlık
günlerinin alemlerine gidiyor, karısının onu
dürtüklemesiyle artık çok eskiden görülmüş bir
rüya olduğuna inanmaya başladığı bu
hatıralardan (hatıra denir mi artık bunlara)
sıyrılıp küçük kulübesinde bir köylü uykusuna
dalıyordu. Yorgun, ağır... Birkaç yıl sonra ilk
çocukları dünyaya geldi. Topaç gibi bir oğlan...
Ve sonra ikinci oğlan. Oğlanların eğitimine
verdi bir süre kendini. Sonra onlar biraz
büyüyünce ticareti denedi. Başarılı oldu. Bir
kaç yıl sonra kasabanın en zengin adamı
olmuştu. Kasabanın kuzeyinde dağların hemen
eteğindeki gölün kenarında bir ev yaptırdı. Bu
ev riiyalarındaki sarayın küçük bir
minyatürüydü sanki. Çevresinde dört mevsim
dört meyve veren ağaçlar, güzel beslenmiş
hayvanlar vardı. Ve artık yaşlı bir adamdı.
Bir sabah, namazını kıldıktan sonra canı göle
girip biraz serinlemek istedi. Küçük tahta
iskeleden kendini gölün saydamlığına bıraktı. Su
soğuktu. Dibe gidince hafifçe ürpermişti. Etraf
bulanıktı.
Ve Şeyh Sultan'ın başını taştan çıkardı.
Sultan Şeyhe ne yaptı bilemiyoruz. Fakat
bunun gibi öykülerin benzerlerine sık sık
rastlıyoruz. Yine bir ırmak kenarında testiye su
dolduran adamın nehrin öte tarafında gördüğü
bir dilberin peşinden gidip, onunla evlenip,
çoluğa çocuğa karışıp ve son yaşında tesadüfen
o ırmağı geçip döndüğünde doldurmaya çalıştığı
testinin sanki birkaç dakika önce oraya
bırakılmış gibi öylece durduğunu görmesi gibi.
Şifre sanki su ve testide. Belki de her ikisinde.
Heraklit'i anmamak mümkün mü? Fakat bu
hikayelerde ırmaklarda, göllerde, tastaki sularda
hep iki kere bulunuyor insan.
Miraç olayı ise bambaşka bir düzlemde fakat
aynı temaya sahip bir öykü. Bilirsiniz ışıktan
(nurdan) bir at olan Burak yeryüzüne iner. Hz.
Muhammed'i sırtına alır, gökyüzüne
yükselmeye başlar. Fakat o sırada.ayağını bir
testiye çarpar. Göğün ya da cennetin katlarına
kanatlanan Hz. Muhammed her katta birçok
peygamberle, ermişle konuşur, sohbet eder,
onlara misafir olur. Ve en üst kata çıktığında
Allah'la karşılaşır. Daha doğrusu Allah Hz.
Muhammedin omzuna dokunur ve O gerisin
geriye Burak'ın sırtında yeryüzüne geri döner.
Burak onu aldığı noktaya bırakır ve Hz.
Muhammed devrilmeye başlamış olan testiyi
düşmeden tutar. Bir testinin yere devrilişini
düşünün. Mirâc'ı düşünün. Fakat akıp giden
sudaki sır belki de sadece bir tas suya bakıp
geleceği gören falcıların bildiği bir sırdır
kimbilir. Biz yine de saatlerimizi Greenwich'e
göre ayarlayalım.
hayalet gemi-zaman
aralık 1992

Etiketler: