zm_ndd

Salı

zaman subjektiftir

mete özgencil

Sanırım sınırın bir bu, bir öbür yanından, kâh diğer kah hiç görmediğimiz kah hiç aklımıza gelmeyen kâh aklımıza gelip hiç merak etmediğimiz, kâh meraktan gidip bakıp sırf da bu yüzden hiç tanışamadığımız ve ancak olasılıkları ardı ardına dizerek sürecin kendisi olup, çözümün yakınından bile geçmeye olmayan niyetimize güvenip, düşüncenin akışıyla açıklayamadığımız onca değişkenin değişebiliri olarak, kendimizi sayılabilir hatalar ve övgüler bütünü halinde aşağılanabilir bir gurur ve kırılganlar sınıfıyla çoğaltabildiğimiz demekten çok, demek isteyen konumunda beğendiğim ve beğendiğimiz ümit vaad edenler ayrıcalığında, vaadin gerçeklikle olan tanımazlığında açıklanabilir ve gizlenebilir kıldığımız o eciş bücüş akından sadece sayabilenlerin tanım ve formüle edebildiği bir sayılar silsilesine olan güvenime ve güvenenlerle güvenimize, yeni ve bugünden çok dün ve yarınla ilgilenen kavramın en kavranamayan kasveti zaman.
İnanırken inanmadığım sinsi soruların tümünü kendimle ilgili saydığımda zamanın soyut görünürlüğü çileden çıkartacak kadar subjektifti.
Yıl saymayı alışkanlık haline getirenler için, otuz beş yaşına girmek (otuz beş yaşıma girmeye demekten özellikle kaçarım çünkü herkesin girdiği bir otuzbeş yaşa girmek) üzereyim.
Zamanın tarih olmadığı zamanı ciddiye alanlar..... .
Saymadığım ve sayılmadığım bir çokluk içinde, hafızaların içinden çıkamayıp unutacağı bir gündüz ve geceler ki, saymayanlar olsaydı karanlık ve aydınlık derdik, diyemeyeceğimiz bir öğrenme katliamı içinde sıyrılabildiğimiz mazi, benim kendi zamanıma aynen uyarak, kendini kendinden anlamlayarak zirzop bir kişisellikle kendi ayağını kendi tutar ve bir başka elden daha sıkı tutar, inanın kendini kendi yalanıyla sıvazladığında ben sizin zamanınızın en demeden olmayacak zamanı olurdum.
Ayvalık’ta artık Rum evlerinin içine uymayan Türklerinden bir mi iki mi her neyselerinden birilerinin çocuğuyken, ki o zaman şimdinin Bodrum’undakilerine benzeyip benzemediğini bile bilmediğim o bıkılası sardunyaları, ki emin olun dilim varmıyor eskiden bu çiçeklerin hiç suçu yoktu, suç, zamanın kendi­ni hoyrat kullananların eline teslim edişindeki iştahtadır bence, ki bu tanımda yeterince subjektif ve hatalı olmaktan yana hakkını almalıdır, işte o sardun­yaları solduran bir otel yapıldı sokağın en rüzgâr alan alanının önüne ki, herkes başka bir gurur kaynağı olmadığı için sardunya yarıştırırken, hep beraber soluverdik.
Ahali ne olup bittiğini anlayacak durumda olsaydı, kafayı sardunyaya tak­mazdı ama, aynı hayvan duyarsızlığı-duyarlılığı ile de sorunu kendine göre çözerken işin ehlini de çözüverdi, takıldık kaldık bir pencere zamanına.
Otelin faşist bedeni meğer sokağın iştahını kesermiş rüzgârdan yana, bir orospunun oda tutup yaz kış demeden içindeki ateşten midir, dışardaki hevesten midir pek bilinmeyen bir nedenle camlarının hepsini açarak uyumasıyla, bütün gözlerin rüzgârlı cereyanından bir başrol alıp türlü nedenlerle otelin esirgediği havayı salıverdi sokağa hayasızca. Sardunyalar yeniden başladı açmaya/ama kimse görmedi, görünen, dilberin estirdiği öfke, şehvet, burukluk, kıskançlık, onur kırıklığı; sardunyaların bile boyun eğmesi ve sar­dunya gitti kadın öldürüldü. Ben birilerinin çocuğuydum, onlar da birilerinin. Herkes herkesi tanırdı istemeden. Tek derdimiz sardunya iken saksı bile bilinmez nerelerde. Şimdi o zamana ne derken kimbilir kime haksızlık ederek yaşanmaz.Zaman sübjektiftir ve en azından bu şimdilik böyle.

cogito, 1997.

Etiketler: