zm_ndd

Çarşamba

"anlamıyorum.
oyun nerede bitiyor,
hayat nerede başlıyor,
hiç anlamıyorum.
hayat nerede bitiyor,
ölüm nerede başlıyor?"

büyük umutlarla, heyecanla gittik bugün şinasi sahnesi'ne. Oyunlarla Yaşayanlar'ı izleyecektik: hayatının geri kalanını, hayata oyunlarla tutunmaya çalışarak yaşamaya çalışan bir adamı izleyecektik. oguz atay'ın bir tutanamamışını ilk kez sahnede görecektik; bir oyun'da..
oyunlarla yaşayan bir adamın "acıklı güldürü"sü...
ancak acıdan ziyade gülmeyle yoğrulmuş, izleyiciye, oğuz atay'ın kitabında okuruna anlattıklarının yarısını bile anlatamayan bir oyunla karşılaştık. hiçbirşey tam olarak yerine oturmamıştı oyunda. oyuncular, özellikle oyunun en önemli iki karakteri coşkun ve saffet, rolleri için ya uygun değildi ya da yetersiz... belki de rejisör yanlış yönlendirdi, bilemiyorum ancak her ne kadar emek verilmişse de ne yazık ki olmamıştı. oyunun ortasında salondan çıkmadıysak bunun tek sebebi de buydu zaten. emek.
oğuz atay'ın oyununa gerçekten yazık olmuş. oyun boyunca oğuz atay'ı hissedebildiğim tek bölüm saadet nine'nin ölümünün ardından coşkun bey'in yaptığı konuşmaydı: oyunlar, ölüm ve yaşama dair olan kısım.. bunda da zaten o bölümün ezberimdeymişçesine, kalıp halinde hafızamda olmasının payı vardı.
sanırım yönetmenin ilk oyunuymuş, acaba bunun etkisi var mıdır oyunun başarısızlığında?

Etiketler: