zm_ndd

Pazar

DOĞU ORTAÇAĞINDA ZAMAN KAVRAMI
Gülnihâl Küken

ZAMAN KAVRAMI
Zaman (Grekçe: Khronos, Latince: Tempus) kavramı felsefede en çok kullanılan kavramlardan biridir. Bir felsefe kavramı olarak zaman: "...oluş, gelip-geçiş, değişme ve süreklilik biçimi; dönüşü olmayan bir doğrultuda birbiri ardından gitme..." (Bedia akarsu) olarak tarif edildiği üzere ileriye; yani geleceğe doğru uzandığı gibi geriye ve geçmişe doğru da uzanır. Nesnel ve objektif olarak adlandıra¬bileceğimiz zaman, cisimlerin hareketlerine bağımlı olarak ölçülebilir. Ancak modern fizik; görelilik (relativizm) kuramı çerçevesinde nesnel zamanın olmadığını ileri sürer. Öznel dediğimiz zaman ise zaman bilincine bağımlı olarak yaşantılara bağlıdır, kişinin psikolojik durumuna göre kısa veya uzun olarak değerlendirilebilir ve nesnel olarak ölçülemez.

ANTİKÇAĞ DÜŞÜNCESİNDE ZAMAN ANLAYIŞI
Aristoteles (M.Ö 384-322)'ten itibaren bilindiği üzere zaman; hareket, mekân ve cisim ayrılmazcasına bir arada bulunurlar. Bunlardan biri olduğu takdirde diğerleri de düşünülecek veya tersine söylersek birisinin olmadığı kabul edilirse diğerleri de olmayacak. Zamanın mekân, cisim ve hareketle ilgili olarak fizik bakımından incelenmesi Aristoteles tarafından ele alınmıştır. Aristoteles'e göre hareket gibi zaman da sürekli bir nicelik olduğundan ayrı ayrı 'an'lardan meydana gelmez. Bu anlayışa göre 'şimdi' gerçek anlamıyla 'zaman' değildir, ancak içinde bulunduğumuz 'an' zaman içinde biricik gerçektir. Ona göre 'önce' ve 'sonra' arasında süreklilik gösteren "zaman; hareketin sayısıdır" (“ho khronos aritmos esti kineseas", Fizika, LV.II. 219 b). Belirli zaman ve hareketin başlangıcı ve sonucunun olmadığını söyleyen Aristoteles'e göre zaman ezeli ve ebedidir.
Zaman kavramı felsefenin en çok üzerinde durduğu kavramlardan biri olduğundan dolayı bu kavram felsefenin de kaynağını teşkil eden en eski mitolojilerde de karşımıza çıkmaktadır. Örneğin Antikçağın Homeros (M.Ö. 809-724) yanında bir diğer büyük mitos yazarı olan Heiodos (M.Ö. 700 civarı) kendisinden önceki mitolojilerden de esinlenerek yazdığı 'Theogonia'sında dünyanın meydana gelişini efsane olarak anlatırken bir sıra düzeni içerisinde önce Khaos (boşluk)un daha sonraları da sırasıyla dişi bir varlık olan Gaia (toprak) ile, erkek bir varlık olarak kabul edilen yaratıcı tanrı Eros'un meydana geldiğini ve daha sonra Uranos (gökler), dağlar ve Okeanos (okyanus)un arkasından en gençleri olarak Khronos (zaman)'un oluştuğunu söyler (Theogonia, mısra, 104 vd). Mitolojik anlatıma göre Uranos'un saltanatından sonra Khronos'un saltanatı başladı ve Khronos; Hera, Hades (ölüler diyarı), Poseidon (deniz) ile tanrıların ve insanların efendisi Zeus'un babası olarak tanımlandı.
Antikçağ Grek düşünürlerinden Herakleitos (M.Ö. 544-484)'a göre; "... zaman; oynayan, dama taşı süren bir çocuktur; bir çocuğun hakan oyunu; olduğu yerde kalan hiçbir şey yoktur... Aynı ırmaklara girenlerin üzerine hep başka başka sular gelir... Aynı ırmaklara hem giriyoruz hem girmiyoruz, hem biziz hem değiliz..." (B52, a.6, c.5, b.12, 49a). Bu anlayışa göre de zaman, sürekli akış halinde olan her şey gibi sürekli bir akış içerisindedir.

ORTAÇAĞ TEKTANRILI DİNLERİNDE ZAMAN KAVRAMI
Ortaçağ başlangıcından itibaren vahiy dinlerinin yaradılış anlayışı ile Greklerin ezeliyetçi görüşü arasındaki zıtlığı uzlaştırmak için filozoflar Yeni Platonculuğun Sudur teorisine başvurmak ihtiyacını duydular. Sudur teorisine göre; bir olan (vahid)'dan yalnız "bir" çıkar. Maddeden ayrı tözler (cevherler) için düşünmek yaratmaya delâlet eder, kendi zatı (özü) ile zorunlu olmayan her şey kendisi için mümkün, başkası için zorunludur. Bu prensiplere dayanarak sudurun tecelli ve alemin safha safha Allah'tan çıkış tarzını anlamak müm¬kün olur. Monoteist anlayışına göre alem ve Allah'ın aynı zamanda mevcut olması çelişkilidir. Gerçekte zorunlu varlık (vacib el-vücûd) olan Allah, âlemden zaman itibariyle değil zat (öz) ve mertebe itibarı ile ezelidir (kadimdir). Zorunlu varlık olan Allah'ın mükemmelliği onun hareketsizliğine bağlıdır. Mümkün varlıklar olarak nitelendirilen görünen alemdeki (fainetai) bütün varlıklar hareketlidir ve hareketli oldukları için de hareket, cisim ve mekân kavramlarından ayrı olarak düşünülemeyen zamana bağlıdırlar. Bu dört kavram birbirlerine bağımlı olmakla birlikte aynı şey değildirler; nitekim zaman hareket değildir fakat hareketsiz tasavvur edilemez.

ORTAÇAĞ DOĞU DÜNYASININ MATERYALİSTLERİ OLAN DEHRİLERİN ZAMAN ANLAYIŞI
Ortaçağ Hıristiyan ve Müslüman düşünürlerinin yaradılış esasına dayalı bu zaman anlayışı yanında, yaradılış esasına dayanmayan, maddeyi ve dolayısıyla zamanı ezeli ve ebedi; yani sonsuz kabul eden düşünce sistemleri de vardı. Nitekim felsefi bir düşünce sistemi olan Dehrilik; bütün olayların zaman (dehr veya felek) tarafından devamlı bir hareket ve değişmeye bağlı olduğu iddiası bu inancın en karakteristik özelliğidir. Bu yüzden Dehrilik anlayışında ezeli (öncesiz, kadim), yaratılmış ve yaratış gibi kavramlara da yer verilmez. İslam inancına taban tabana zıt olan bu görüşün mensuplarının eserleri kabul görmediği için günümüze kadar gelmemiş, ancak onların düşünceleri eleştirilmek üzere diğer İslam düşünürleri tarafından fragmentler halinde belirtilmiştir. Onları eleştirenlerden biri olan Gazzalî (1058-1111), el-Munkizu min ad-Dalal isimli eserinde en eski felsefeci grubu olarak nitelendirdiği Dehrilerin; alemin öteden beri kendiliğinden böylece mevcut olduğunu ve böyle gideceğini, bir yaratıcısının bulunmadığını kabul ettiklerini belirtir.
Dehriler tarafından söylenen; 'bizi ancak zaman bitirir' ifadesinden anlaşı¬lacağı üzere; ihtiyarlık, ölüm ve felaketler Allah tarafından değil, yarı mistik bir şahsiyet olarak telakki eden 'zaman' tarafından gelir. Bu anlayışa İslam öncesi Cahiliye Devri şiirlerinde sık sık rastlanır. Dehr'den; yani zamandan şikayet eden şairler bununla da kalmaz hatta zamana söverler.
Kur'an (XLV, 23)'ın müşrikler (Allah'a ortak koşanlar) hakkında inen; "... Onlar: -hayat dünyadakinden ibarettir; yaşar ve ölürüz; bizi ancak zaman (dehr) helak eder derler" ayetine atfen, Dehriler Allah'ın varlığını ve dünyanın Allah tarafından ve yine Allah'ın lütfu ve cömertliği ile yaratıldığını inkâr etmekle yetinmeyerek dinlerin başlıca hükümleri olan ilahi kanunları, ahireti ve kıyamet gününü tamamen reddeden ve zaman ile maddenin sonsuzluğunu ileri sürerek, dünyadaki olayların ancak tabiat kanunlarına veya feleklerin devrine uymak suretiyle meydana geldiğini öğreten bir topluluğa verilmiş olan isimdir. Bunların inançlarının en açık ve belirgin tarafı; zamanın bir prensibinin olmadığı düşüncesidir. En çok üzerinde durdukları bu nokta diğer bütün inançlarının temelini meydana getirir?

FARABİ'DE (870-950) ZAMAN ANLAYIŞI
Farabi Aristoteles'teki gibi ilkeleri madde ve suret (form-şekil) ve bu ilkelere bağlı olarak incelenen problemler olarak da zaman ve mekân kavramlarının olduğunu belirtir. Zamanı, hareketle ilgili olarak ortaya çıkan kavramlardan biri olarak8 nitelendirilen Farabi zaman hakkında şu belirlemeleri yapar "…zamanın kesitine 'an' denir. Zaman bakımından hareketin bir başlangıç ve sonu bulunması imkansızdır. Öyleyse bu şekilde hareket eden ve onu hareket ettiren birinin bulunması gerekir. Hareket ettirenin kendisi de hareket ediyor da bir hareket ettirene ihtiyacı var demektir; çünkü hareket eden hareket ettirensiz düşünülemez ve hiçbir şey kendiliğinden hareket edemez şu halde sonsuz hareket mümkün değildir ve bu hareket zincirinin, kendisi hareket etmeyen bir hareket ettiricisinde son bulması gerekir. Aksi halde bu durum, iki sonsuz hareket eden ve ettirenin bulunduğu düşüncesine götürür ki, bu da imkansız bir şeydir. Kendisi hareket etmeyen hareket ettiricinin bir olması, uzanımlı ve cisim olmaması, bölünmemesi ve kendisinde hiçbir şekilde çokluk bulunması gerekir..."
Farabi; devrî (döngüsel) hareketin dışında hiçbir hareketi bitişik olarak kabul etmez. Bu durumda devrî harekete bağlı olan zaman da ezelî olacaktır
Alemi sonlu, Tanrı'ya ezeli ve sonsuz olarak nitelendiren Farabi'nin kullandığı tanımlar R. Hammond'un da belirttiği üzere St. Thomas Aguinas tarafından aynen tekrarlanmıştır.

yazı, cogito'nun zaman konulu 11. sayısından alındı. buraya aktardığım bölüm yazının ilk yarısı. ikinci yarısının gelmesi de yakındır.


Etiketler: