zm_ndd

Çarşamba

şu sıralar dayanamadığım şeylerden biri de yaşlılık ya da yaşlılar. tahammül edememekle eşanlamlı değil bu söylediğim.
onları hayatımızın dışına itmeye çalışıyoruz. en iyi halimizle bu böyle. onların durumunu biliyoruz, anlıyoruz, onları seviyoruz ama elden ne gelir. bize ayak uyduramıyorlar işte, bu yüzden sırf, onları kenarlarında konuk ediyoruz yaşamlarımızın. içeriye girebildilerse tabii. diyorum ya en iyi olasılık bu. bir de tahammül edemeyenler var. görmeyenler, duymayanlar..
daha kötüleri de var elbet. görmek ve duymak zorunda olup bu zorundalığa işkencevari tavırlarla karşılık verenler..
yaşarsam eğer varacağım noktayı görüyorum babaannemin güç bela evin bir ucundan ötekine gidişinde. merdivenleri çıkamayışında, tuvaleti bulamayışında.yaptığımız konuşmalara kulak misafiri olmaya çalışıp da haliyle anlamayınca sorduğu soruları geçiştirdiğimizde. kimi zaman dışarı çıkarken gelmese daha iyi olur düşündüğümde.. gelip de canı sıkıldığında.. evde otururken canı sıkıldığında. sessiz sessiz dedemle oturup vakitlerin geçmesini bekleyip, günleri sadece namaz kılmak için yaşadıklarını gördüğümde..
onları atmak değil amacım, onları dışlamak değil hayatımdan biliyorum bunu. ama öte yandan farkına varıyorum ki bu kaçınılmaz. artık ayak uyduramadıkları bir döngü var, artık yabancı kaldıkları sürekli değişen, gelişen, büyüyen, kirlenen bir dünya var. artık kapatamayacakları, kapatamayacağımız bir gedik var arada. ve biliyorum ki ben de, onların yaşına ulaşırsam, ayak uydurabildiğim ölçüde varolabileceğim "genç"lerin hayatında.

Etiketler: