zm_ndd

Çarşamba

kuş beyinlilik ve çocuklar

soruyor sunucu 77 yaşındaki karadenizli teyzeye:
-Teyze benim adımı biliyor musun?
Teyze cevap veriyor:
-Nerden bileceğuuuum!

Aylardır televizyon izlemiyordum. Dün gece alakasız bir şekilde bir yere takıldım ve sonra dur bakayım dedim ekranlar bıraktığım gibi mi... belirgin bir Kazım Koyuncu hakimiyeti vardı fonlarda. nerdeyse tüm kanallarda fon müziği olarak Kazım Koyuncu'nun kah neşeli kah hüzünlü (programın akışına göre tabi) ezgileri duyuluyordu. yüzümü buruşturdum, canım sıkıldı bu ayağa düşürülmüşlüğe. karadenizi görünce bir kanalda dayanamadım, görüntü uzungöl'e aitti. ve bir de sunucu; yerli turistlere soruyor ne marka bilmem ne (mesela şampuan) kullanıyorsunuz, her ne hikmetse hepsinden de aynı cevabı alıyor ve aa ne tesadüf aynı markanın ürünlerini(mesela jöle) hediye ediyor yurdumun turist sıfatına arada sırada da olsa sahip olabilen insanlarına. sonra biraz daha yukarılara çıkıyor. hani gezen değil de çalışan kesimin olduğu, büyük şehir yüzü görmemiş büyük şehir ne kelime şehir yüzü görmemiş insanlarının olduğu köylere, yaylalara doğru. Aynen yukarıdaki gibi jölelenmiş saçları, daracık kotu ve "body"si, uuupuzun burunlu pasparlayan kunduralarıyla. e tabi güneş gözlüğünü de unutmamış. yukarıda alıntıladığım cümlelerin de içinde geçtiği sohbetler yapıyor yöre insanlarıyla. derken reklam arası veriliyor programda. fragmanlarda bizim by-kuş, tünemiş sivri bir kayanın tepesine; mesela bembeyaz ve daracık cicileriyle, imajının bir parçası olan güneş gözlükleriyle, "karizmasının cazibesinden" asla kurtulamayacağımız pozlar veriyor kollarını iki yana açarak. görüntü değişiyor, aynı tarz kıyafetlerle bu kez antik bir şehir kalıntısında iki sütunun arasında havalanmaya hazır bir kuş edasıyla pozlar veriyor. gözlüğünün sağından solundan bizlere fırlattığı yakıcı bakışlar da cabası tabii. yapma baykuş, yakma onlarca genç kızın canını a baykuş. neyse bu görüntülerle ıyyy olduktan sonra program devam ediyor. buna demişler ki buralarda tam senlik malzeme var, hani sırf ha ha hi hi olmaz, azıcık da ağlatmak lazım insanları.. çocuklar da en güzel malzeme, gel de bi çek bunları. bu da gitmiş, bulmuş çocukları konuşuyor onlarla. çocukların hikayesi şu;
Maddi durumları oldukça kötü, bunun sıkıntısını fazlasıyla hissediyorlar ve buna kendilerince bir çözüm arayışına girmişler. 3-4 yıldır, bozuk olan yayla yollarını onarıyorlar ellerinden geldiğince. yani oluşan çukurlara toprak doldurarak, oradan geçenlerin daha konforlu bir yolculuk yapmasını sağlıyorlar. bunun karşılığında ise para istiyorlar, ne verilirse artık. bizim kuş bu çocuklarla konuşuyor ama amacı gözyaşlarını çalmak ve satmak onları. ağlatmak için uğraşıyor; aynı soruları soruyor defalarca.. babanın durumu kötü mü, sen niye bunu yapıyorsun; ne almak istiyorsun; kıyafetin yok mu; burdan geçerken para veriyorlar mı; bu yaptığın doğru bir şey mi? bu sorulara önce kendini tutmaya çalışarak cevap veren çocukların herbiri sıra kendisine geldiğinde ağlıyor sonunda. bizim kuş adam sırıtarak dönüyor kameraya her bir cevaptan/ya da gözyaşından sonra: bakın, işte bu çocuklar bisiklet almak için bunu yapıyor, bakın bunlar kıyafet almak için bunu yapıyor... çocuklar ağlıyor fonda, bay kuş sırıtarak haberini makyajlıyor önde. ve tabii kuru bir vedayla ayrılıyor çocuklardan; yanındaki jöleleri hediye edecek değil ya.