zm_ndd

Perşembe


sudan cikmis kugular ve buz ustunde gezinti yapan guvercinler...
yine "kugulu park".
bir Ankara klasigi

Etiketler:

norbert elias

Gerek takvimin, gerekse saatin gosterdigi zaman, hem insanlar arasi iliskileri duzenlemenin hem de her bir kisinin kendi durumunu ve iliskilerini tayin etmesinin aracidir. Onlari kullanan kisiler icin de bu durum, uzerinde dusunmeyi gerektirmeyecek kadar olagandir.
Zaman belirlenmesine dayali vazgecilmez ve kacinilamayan iliskiler agi sunan bir toplumsal yapi ile bu yapida yer alan ve zaman disiplinine uymus, zaman duyarliligi gelismis bir bireyin kisilik yapisi arasindaki bagintilari anlama, bu bagintilar uzerinde dusunme gereksinimi, boyle gelismis toplumlarda yasayan insanlar icin, henuz kendini dayatan bir sorun degildir. Bu insanlar, yaslandikca yillarin, gunlerin ve saatlerin baskisini daha cok hissetmektedirler. Zaman, itirazsiz boyun egilen bir kader gibi gorunur herkese. Zamani anlayabilmek icin, doga ve insan gibi iki ayri yerden degil de, -doganin icindeki insan- noktasindan hareket etmek sarttir.
Zaman ifadesi, iki ya da daha fazla, surekli hareket halindeki olaylar icindeki dilimlerin baslangic ve bitis pozisyonlarini- sureleri birbiriyle iliskilendirme anlamina gelir. Bu iliski, iletisimsel ozellik tasiyan sosyal bir sembol olan zaman kavraminda ifade bulur.
Zamanin kavram ve kurum olarak var oldugu bir toplumda zaman kavrami, felsefecilerin zihninde olusmus ve karsimiza felsefe kitaplarinda cikan bir dusunme enstrumani degildir. Boyle toplumlarda yetisen herkes zamani oldukca erken yaslarda, sosyal bir kurum olarak tanir. Cok gecmeden de onu bir dis zorlama, insanin disindan dayatan 2. bir doga olarak hissetmeye baslar.
Zaman hem bireysel, hem sosyal hem de insan disindaki dogal duzlemlerin birbiriyle kurduklari genis iliskiler orgusunu yansitan bir sembol olmustur.
Insanin kusaklar otesi ogrenme yetenegi, yani bir kusagin deneyimini otekine aktarma olgusu, yuzyillar icerisinde insanin cevresiyle iliskilerinde daha ileri ve daha kapsamli iliskiler kurarak sorunlarini cozmesini saglamistir. Insanin zaman olarak algilayip yasadigi sey tam da budur; cevresiyle iliski ve sorun cozme aracidir.

Etiketler:

heidegger

Belirleyici zaman kavrayisi olcme niteligi tasiyor. Bir saat zamani gosterir. Saat, hep el altindaki surekli yinelenen esit sureleri verir.
Saatten zaman uzerine ogrendigimiz ne? Zaman, hep iki degisik andan biri once, oteki sonra olacak sekilde, icinde herhangi bir an saptanabilen bir sey. Demek ki hicbir zaman ani otekinden ustun degil. O “simdi” olarak, bir sonranin olanakli oncesi, “sonra” olarak da bir oncenin sonrasi. Bu zaman bastanbasa tek bicimli ve bagdasik (homojen). Zaman ancak bagdasik olarak kuruldugu olcude olculebilir. Demek zaman oyle bir gidis ki asamalari birbiriyle oncelik sonralik iliskisi icinde bulunuyor. Her “once” ile “sonra” bir “simdi” tarafindan belirlenebiliyor. Oysa simdinin kendisi keyfi.
Saatte simdiki zamani goruyorum. Ama bu “simdi” ne? “simdi” benim elimde mi? Ben “simdi” miyim? Her baska kisi “simdi” mi? Oyleyse ben zaman olurum. Baska her kisi de zaman olur. Zamanin varligi elimde mi? Simdi ile ben kendimi mi kastediyorum. Ben kendim simdi miyim ve benim var olmam zaman mi?
Augustinus, itiraflarin XI. kitabinda soruyu tinin kendisinin zaman olup olmadigina dek goturmustur.
Zaman var olmadir. Var olma benim suandaligimdir. Var olma zaman degil, zamansalliktir.
Ben asil zamanim, zamana ben sahibim.Temel ifade su; zaman, zamansaldir.

Etiketler: ,

Pazartesi






hafta sonunun bir bolumu konya'da gecti. seb-i arus torenlerinin son gunuydu ve aksam gidecegimiz torenden once gunduz konya'da ustunkoru bir gezi yaptik. son gun oldugu icin mevlana muzesi'nde ve genel olarak konya'da yogun bir kalabalik goze carpiyordu. bildigim kadariyla yaklasik 2.500 kisiyi alacak salon icin 7.500 kisilik talep varmis.
konya'ya farkli zamanlarda 5-6 kez gitmistim. yanlis hatirlamiyorsam hepsi de bu kez oldugu gibi kis mevsimindeydi. zihnimde her nasilsa huzur'lu bir fotograf kalmis. bu defa konya fazlasiyla itici, bunaltici ve bogucu geldi. gecmisteki ziyaretlerimde belki daha dingindi sehir, belki daha bostu sokaklar, daha az karmasikti. ya da bana oyle geldi hersey. insanin kafasinda olup bitiyor hersey. yasantilar, hissedilenler anilarimizi cok guzel makyajlayabiliyor. fotosopla resim uzerinde oynar gibi degistirebiliyor izlenimlerimizden kalan resimleri.
konya'nin (kimse alinmasin diycem ama alinmamak ne mumkun) halkinda problem var biraz da. bunu konyali arkadaslarimdan da cokca duydugum icin rahatlikla soyleyebiliyorum. fazla detaylandirmayacagim ama kisaca yontulmamislik denebilir.
mezlana muzesi'nin ozellikle kalabalik oldugunu soylemistim. igne atsaniz yere dusmeyecek denli kalabalikti ve bu deyimin icerdigi mubalaga bu kullanimda kesinlikle yer etmiyor. gercekten de yere dusmezdi atilacak ufak bir nesne. gelenlerin cogunlugu bir ibadet askiyla gelmislerdi muzeye. muze gorevlisinin, "burasi cami degil muze. lutfen namazinizi bozun!" uyarilarina kimse kulak vermiyordu. namazlar kiliniyor, dualar ediliyor, kadinlar sanki Allah'i karsilarinda bulmus gibi tapiniyorlardi. mevlana muzesiydi bulundugumuz yer; muze. bir peygamber bile degildi soz konusu olan kisi. kaldi ki peygamber bile olsa yapilanin yanlisligini gidermezdi bu. mevlana hakkinda tek bir paragraf okumamis bu insanlar belki konya belediyesinin sehrin meydanlarina astigi afislerde okumus olabilirlerdi onun sozlerinden, soylediklerinden birini. ama huzurluydular sanirim. belki cehaletin getirdigi huzuru yasiyorlardi ama bilmemek sorumluluktan kurtariyor muydu acaba... TCK'da sanirim soyle bir madde vardi: "kanunu bilmemek mazeret sayilmaz.
"

Etiketler: ,

Cuma

" her sabah aynı sey; kalkiyorum ve yeniliyorum"




istedigim zaman filmi durduramamak/geri alamamaktan midir, film aralarinin baska bir gucun kontrolu altinda olmasindan midir, televizyonun cok kullanicili ve halka(hane halki) ait olmasindan midir, bunun ortami mudahale edilebilir kilmasindan midir aslinda hepsinden dolayidir ki televizyonda film izlemek keyif vermiyor ve hic denemiyorum. ama bu aksam bir film izledim, evdekilerin erken dagilmasindan faydalanarak. yer yer dikkatim dagilsa da sonuna dek sabretmeyi basardim. cnbc-e'de, methini isittigim ama izlemedigim i am sam'i izledim.

zeka yasi 7 olan ve 7 yasindaki kizinin yaninda kalmasi icin mucadele eden sam, nihayet avukati ikna ediyor ve mahkemeden mahkemeye kosuyor. bu surecte avukatina bir ara soyle bir sey soyluyor: istedigini elde edebilmek icin deneyip deneyip tekrar deneyip sonra yine deneyip de yine de ona asla ulasamamanin demek oldugunu sen bilemezsin. bu cumleyle farkli bir modda ilerleyen konusma giriste verdigim cumleyi avukatin sam'a soylemesiyle daha da farkli bir boyut kazaniyor ve sam, avukati rita'yi teselliye basliyor. filmin sonlarina dogru bir yerdeyse avukati sam'e bu iliskide senden cok ben kazaniyorum galiba diyor.


sam ve kendisi gibi "cocuk" olan arkadaslari para denklestirip lucy'ye guclukle ayakkabi aldiklari ayakkabi magazasindan cikarken soruyor iclerinden biri:
-bunun yaninda balon da verecek misiniz?
-ee, evet..
-sadece kiza mi yoksa hepimize mi?
cevap resimde zaten.

kimi insanlar mukemmel olarak doguyorlar sam'in dedigi gibi kimileriyse bastan kaybetmis. iclerinden sonradan kazanabilenler de cikiyor, yenilgiyi hissedemeyecek kadar yenik olanlar da. aslinda yenik yanlis ifade.. yenilgi icin bir savasin icinde olmus olmak gerek. bu insanlar savasa girecek guce dahi sahip olamadiklari icin yenilemiyorlar bile.

Etiketler: ,

Salı

hot chocolate tea yani cikolata aromali bitki cayini deniyorum. tabii ki adini duyunca heveslenip de iyi seyler umarak almadim, alan kisi ben de degilim zaten. ama madem alinmis denemekten ne cikar, degil mi yani. sicak cikolatanin, kakaonun bolca sulandirilmis hali iste. boyle severmisiniz sicak cikolatayi, kim sever ki.. e oyleyse bunu da pek takdire deger bulmayacaksiniz demek ki. ilk actigimda kokusu biraz da son kullandigimiz kapucinolu tutunun kokusunu andirdi.
ancaak ben bloggera sifremi bunlari yazmak icin girmemistim aslinda. konu su ki, tesadufen gecenlerde bir arkadasima bahsettigim ve turkceye cevrilemez heralde dedigim george perec'in kaybolus (la disparition) adli romani turkcelestirilmis. aynen orijinalinde oldugu gibi hic "e" harfi kullanmadan... ceviren kisi, ursula k. leguin'in "hep yuvaya donmek" kitabini da ceviren cemal yardimci. maalesef elimde baska bilgi yok. internet uzerindeki aramalarim, zaten bildigim bu bilgi disinda baskaca bir bilgi vermedi bana. aslinda 2 gun once falan gazetede okumustum bu haberi. gazeteyi bulamayinca ek bir bilgi olup olmadigini da hatirlayamadim.

Etiketler:

Cumartesi

bakkal ruhlu mini marketin suratsiz sahibi, insani yasam belirtileri gostermeye basladi. once giris cikislardaki iyi(-gunler, -aksamlar) dileklerime verdigi karsilikla sasirtti beni; ardindan bugun, her ne kadar kendisine diledigim iyi bir aksam icin tesekkur etmese de, bana sigara tavsiye ederek cidden duygulanmami sagladi.oyle ki kendime kizacak duruma geldim adamcagiz hakkinda besleyip buyuttugum olumsuz hisler icin. istedigim sigaranin yine yoklugu uzerine raftaki sigara cesitlerinden bana uygun gorduklerinin tek tek fiyatini ve dahi ana markalarini soyleyerek bir onbilgilendirmenin ardindan bayanlar genelde bunu tercih ediyor diyerek gosterdi suan cantamda duran paketi. ben dumur olmus bi halde " e peki, hic denemedim ama.. kem kum.. ben onu alayim o zaman" diyerek paketi cebe indirip iyi aksamlar'imi daha mutesekkir bir ifade ile soylerken o coktaan okuz moduna gecmisti bile. ama olsun bu da bir ilerleme. ben yine ekmegimi almak icin apartmanin yanindaki mini markete gidecegime iki sokak alttaki market ruhuyla dogmus o buyuk markete gidecegim ama en azindan sigara gibi acil ihtiyaclar icin daha rahat girip cikabilmemi saglayacaktir bu durum. diye umuyorum.

daha kisisel gidiyor su aralar blog yazimi. aslinda yazarken garip hissetmiyor da degilim. ne ayip'mis gibi. kime ne'ymis gibi.. bir taraftan da sunu dusunuyorum, borges ve heidegger ayni seyi soyluyorlardi aslinda: zaman ben'im. diger taraftan da sunu dusunuyorum; zaman toplumsal birikim ve bilincimizin ortak eseri. bizim eserimiz, bizim uyumlandirmamiz. ortakligin daha da kolaylastirilmasi ihtiyaci. sadece bu.

Etiketler: ,

Pazar

sibel'in ifadesi hosuma gitti. cicekleri sulamak gibi bu sayfalari yenileme istegi/ihtiyaci..
bir sure daha yenileyemeyebilecegimi dusunerek firsati degerlendirmek istedim lakin sikinti ve huzursuzluk basrolde yine. biran once gecsin omrumun gecmesi sart olan su sefil gunleri, gecsin de nasil cabuk gecerse dercesine kendimi sokaklara vurdum bu aralar. ama sen misin beni atlatmaya calisan dercesine hep biraz daha guclenerek hayatimi kamciliyor sefalet. ve ben farkediyorum ki, atlatmak icin oldurmeye calistigim o gunler, olmeyebilecek gunlerimin de olumune zemin hazirliyor. oysa ben oylesine kapilmis oluyorum ki tek amaci gunu bitirmek olan yasayislara artik durduramiyorum bilincine vardigim bu kaybedisi. yokoluyorum.bokoluyorum.
mutlu insan yoktur. mutluluk oyle ben mutlu insanim dedirtebilecek kadar uzun kalmaz da hicbir insanda, o yuzden. mutluluk belki bir an belki bir dakika belki bir saat belki bir gun. mutluluk sik yasanan bir istisnadir hayatta. mutlu insan yoktur. mutluluk kimi anlarda soyle bir dalgalandirir gidisini hayatin. bir hosluk gelir gecer. geriye yine hayat kalir. tum gercekligiyle. mutluluk hayatin gercekligindendir evet, ama gercek olan insandir en az mutluluk kadar. ve mutluluktan daha gercektir acilarin bollugu.

Etiketler: